Ana içeriğe atla

Bir Uzun Cinayet: Afife Jale’nin Kısa Yaşamı

Afife Jale’nin Hayatı

Afife Jale, 1902 yılında İstanbul Kadıköy’de doğmuştur. Gerçek ismi Afife olmakla beraber 1919 yılında ilk kez sahneye çıktığı Yamalar isimli oyunda Jale takma adını kullanarak yer alması nedeniyle Afife Jale olarak bilinmeye başlanır. Ayrıca bu oyunda yer alarak Türkiye tarihinin ilk kadın tiyatro oyuncusu hâline gelir.

İstanbul Kız Sanayi Mektebi’nde eğitim alan Afife Jale, 1919’de Darülbedayi’de açılan tiyatro kursları için sınava girer ve kazanır. Bu dönemde Müslüman kadınların oyuncu olarak sahneye çıkması yasak olmakla birlikte Darülbedayi’de eğitim alması planlanan bu kadınlar, sadece kadınlara özel oyunlarda sahneye çıkacak şekilde yetiştirilmek istenmektedir. Darülbedayi’de verilen bu eğitimi almaya sınava giren kadınlar arasından beş tanesi hak kazanmıştır. Afife Jale’nin de içinde bulunduğu bu beş kadından üçü, ilerleyen süreçte eğitimi tamamlamadan ayrılır. Geriye kalan Afife Hanım ve Refika Hanım, eğitimlerine devam ederek Darülbedayi’de farklı görevlere getirilirler. Refika Hanım, suflör olarak görev alırken Afife Hanım, stajyer oyunculuk anlamına gelen mülazım artistlik kadrosuna geçiş yapar.

Afife Hanım’ın ailesi, Darülbedayi sınavına girmesini ve oyuncu olmasını hiçbir zaman desteklemez. Buna rağmen sınava girip kazanarak tiyatro eğitimi almaya başlayan Afife Hanım’ın ailesi kızları ile görüşmeyi bırakır. Böylece Afife Jale, hayatı boyunca çeşitli dönemlerde ve çeşitli nedenlerle maruz bırakılacağı toplumsal dışlanmanın ilk ve en çapıcı örneklerinden birini deneyim etmiş olur.

Afife Jale’nin bir tiyatro oyuncusu olarak ilk kez sahneye çıktığı oyun, Hüseyin Suat’ın Yamalar isimli oyunudur. 13 Nisan 1919’da Apollon Sineması’nda (diğer ismiyle Hale Tiyatrosu, bugünkü adıyla Rexx Sineması) oynanan oyunda Afife Jale, Emel rolüyle izleyenlerin karşısına çıkarak Türkiye’nin ilk kadın tiyatro oyuncusu haline gelmiştir. Afife Jale, o gecenin kendisinde yarattığı hisleri şu sözlerle ifade eder;

“Hayatımda mesut olduğum ilk gece. Sanatın, ruhuma verdiği güzel bir sarhoşluk içinde idim. O piyeste güzel bir sahne vardır; orada taşkın bir saadetle ağladım. Sahiden ağladım. Alkış, alkış, alkış… Perde kapandı, bana çiçekler getirdiler.”[1]

Bu oyundan sonra Afife Jale birkaç kez daha sahneye çıkmayı dener. Rol aldığı ikinci oyun, Tatlı Sır; üçüncü oyun ise Odalık isimli piyestir. Ancak, tiyatro sahnesine çıkacağı salon, Müslüman kadının sahneye çıkartılmasının suç teşkil ettiği gerekçesiyle polislerce basılır ve Afife Jale tutuklanmak istenir. Birkaç kez arkadaşlarının yardımıyla kaçmayı başaran Afife Jale, birden fazla kez de polislerce tutuklanarak nezarete atılır. Bu karakol deneyimlerinin birinde karakolda görevli olan polis tarafından şiddete ve hakarete maruz bırakılır. Bu durum Afife Jale’nin hayatında bir kırılma noktasıdır. Yapmak istediği meslek nedeniyle hakaretlere, psikolojik ve fiziksel şiddete maruz bırakılan Afife Jale, bu olayın etkisini hayatı boyunca taşır.

1921 yılında Dâhiliye Nazırınca Müslüman kadınların sahneye çıkması tamamen yasaklanır ve Darülbedayi’de görevli kadınların işlerine son verilir. Bu gelişmeyle birlikte Afife Jale tiyatro oyunculuğundan tamamen kopartılarak uzaklaştırılmış olur. Tüm bu olaylar sonucunda Afife Jale, geçmeyen ve çok şiddetli baş ağrıları yaşamaya başlar. Ağrılarını dindirebilmek için kullandığı morfin, zamanla Afife Jale’de bağımlılık yaratır. “Morfin bağımlısı bir kadın olmak” ise toplumsal dışlanmayı beraberinde getirir.

1923 yılında Cumhuriyetin ilan edilmesiyle beraber Müslüman kadınların da tiyatro oyuncusu olarak sahneye çıkmalarının önü açılmış olur. Ancak yeni kurulmuş Cumhuriyet’in hâli hazırda bir kadın ideali vardır ve Afife Jale, “morfin bağımlısı” imajıyla bu ideale uygun düşmez. Kendi devrimlerini art arda icra eden ve inkılâpçılık ilkesine bağlı olarak kurulan Cumhuriyet; kendi hayatını topyekûn bir devrimci eyleme dönüştürmüş olan ve bunun bedelini karakollarda geçirdiği geceler, ailesi tarafından reddedilme, fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklarla ödemiş Afife Jale’yi sahnelerine kabul etmez.

Eşinden boşanması ile birlikte evsiz kalan Afife Jale, bir süre kız kardeşinin ve abisinin yanında yaşamaya çalışır. Ancak bu durum uzun sürmez ve sonuçta evsiz kalarak sokaklarda yatmaya başlar. Eski birkaç tanıdığının girişimiyle Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne yatırılır. 24 Temmuz 1941’de, hastane yatağında, tek başına vefat eder. Böylece Afife Jale’nin yaşamı, ataerkil sistemin 39 yılda işlediği, uzun soluklu bir cinayet olarak bitmiş olur.

Sonuç

Afife Jale’nin yaşam öyküsü, farklı yönetim tarzlarını kabul eden, farklı ekonomik örgütlenme biçimindeki iki devlet yapısında geçer. Her iki yapıda da süre giden ataerkil örgütlenme, birbirinden farklı iki “ideal kadın” tanımlaması yapar. Afife Jale’nin ise oynamak istediği roller bambaşkadır.

Fatmagül Berkay, Tarihin Cinsiyeti isimli kitabında Salem’de cadı oldukları gerekçesiyle yakılan kadınlarla felsefi ve politik alanda sesini duyurmayı başarmış Suat Derviş, Behice Boran ve Hanna Arendt gibi kadınlar arasındaki ortak noktayı şu cümlelerle anlatır:

“Bütün bu kadınlar, dünyaya kendi imgeleriyle iz bırakırken o imgenin adını koyma hakkını başkasına bırakmıyorlar ve bunun da bedelini ödüyorlar. Yaşadığımız dünyada, kadınların işlediği kendi adını koyma “suç”u için, her zaman yakılmak kadar dramatik olmasa da, ödenecek bir bedel hep vardır.” (Berktay, 2010: 13).

Afife Hanım, Müslüman kadınlara yasak olan tiyatro sahnesine adımını atarken seçtiği Jale lakabıyla gerçek anlamda kendi adını koyar ve Afife Jale’ye dönüşür. Bu “kendi adını koyma suçunun” bedelini ise kalan tüm hayatı boyunca öder. Tüm sevenleri tarafından terk edildiği yaşamının son günlerini tek başına, bir hastanede geçirir ve hastane mezarına gömülür. Bugün, Türkiye’nin ilk kadın tiyatro oyuncu olarak anılan, ismine ödüller verilen Afife Jale’nin mezarının yeri dahi bilinmemektedir.

KAYNAKÇA

Berktay, Fatmagül (2010) “Tarihin Cinsiyeti”, Metis Yayınları

Duman Özkaya, Olcay (2015), “Darülbedayi’den Tiyatro’ya Atipik Modernist Bir Kadın: Afife Jale ve Dönemi”, Tarih Okulu Dergisi (TOD), 8(23): 63-83

Varlı, Gün (2010), “Üçüncü Tiyatro Ve Türkiye’de Kadın Tiyatroları”, (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi): Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı, Ankara.

Yürüt, Berna (2017), “Tanzimat Sonrası Osmanlı Kadın Hareketi ve Talepleri”, TBB Dergisi, 30 (Özel Sayı): 365-396.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Afife_Jale İndirilme Tarih: 21.11.2020

https://medium.com/@storich/t%C3%BCrk-tiyatrosunda-i%CC%87lk-kad%C4%B1n-ad%C4%B1mlar%C4%B1-b25b81e9d09b İndirilme Tarih: 21.11.2020

https://www.youtube.com/watch?v=-bF1h3uVLts İndirilme Tarih: 21.11.2020

 

 



[1] Can Dündar tarafından çekilen Yüzyılın Aşkları: Selahattin Pınar – Afife Jale isimli belgeselden yazıya dökülerek alıntılanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mazerete Mahal Yok - Ayhan Yalçınkaya Kitap İncelemesi

Lisans ve lisansüstü öğrencilerine yazı sorumluklarını yerine getirmek için kılavuzluk etme hedefiyle yazılmış kitaplara bakıldığında neredeyse tümünün ağır bir dil ve oldukça ciddi bir üslupla yazıldığı görülür. Öğrencilerin gözünde asık suratlı bir hocayı çağrıştıran bu kılavuzların okunmasındaki zorluğu fark eden Ayhan Yalçınkaya, öğrencilerin ödev sürecinin başından sonuna kadar aktif bir özne olmalarına yönelik, alternatif bir ödev ve tez yazım kılavuzu yaratmıştır. Yalçınkaya bu eseri ile yazım sürecinde izlenmesi gereken yol ve yöntemleri oldukça keyifli bir dille öğrencilere sunmuştur. Mazerete Mahal Yok isimli bu kitap, iki kesimden oluşur. Birinci kesimde lisans öğrencilerine ödev yazımı konusunda kılavuzluk etmeyi amaçlayan bilgiler yer alır. Kitap, ikinci baskısında lisansüstü öğrencilerine tez yazım kılavuzluğu yapmayı hedefleyen ikinci kesimi de içine alacak şekilde genişletilmiştir. Giriş ve Sonuç bölümleri hariç üç bölümden oluşan birinci kısımda Yalçınkaya, lisans öğre

Bir Dijital Feminizm Örneği Olarak Türkiye’de Feminist Podcast Yayıncılığı

Giriş Kitle iletişim araçlarının uğradığı dijital dönüşüm, toplumsal anlamda iletişim sürecinin örgütleniş biçimini baştan aşağı değiştirmiştir. Kitle iletişim araçlarında yaşanan bu dijitalleşme ile birlikte karşımıza yeni medya ve sosyal medya kavramları çıkar. Ortaya çıkan bu yeni medya, geleneksel medya ve yayıncılık üzerinde dönüştürücü etkiler bırakmıştır. Bu çalışma kapsamında, ilk olarak internetin ortaya çıkması ile beraber kitle iletişim teknolojilerinde yaşanan bu dijitalleşmenin sonucunda gelişen yeni medya ve sosyal medya kavramları ele alınacak, yeni medyanın toplumsal hareketler üzerindeki dönüştürücü etkisi incelenecektir. Ayrıca, yeni medyanın toplumsal hareketler üzerindeki etkisi sonucu ortaya çıkan ve yeni bir toplumsal hareket biçimi olan dijital feminizm ele alınacaktır. Son olarak da yeni medya dâhilinde ortaya çıkan podcast yayıncılığının ortaya çıkışı ve tarihçesinden bahsedilecek; sonrasında ise dijital feminizm bağlamında feminist podcast yayıncılığının T