Seninle içinde kocaman bir kitaplık olan bir evimiz olsun ve
o kitaplarla kaplı odaya bir çocuk doğuralım isterdim. Gözleri yeşil olan ve
kitaplarda büyüyecek bir çocuk. Kız
çocuğu. Aşka benzesin en çok. Âşık kadınların olduğu kitaplarda yetişsin ve
öyle büyüsün. Bir çocuğumuz olsun, aşk gibi.
Böyle hayaller kuruyorum işte. Sonra tüm bunlara bakıyorum,
hayallere. Sen bir kez bile sevgilim diyemeyeceksen bana, bunca sevginin ne
anlamı var ki? - diye soruyorum göz bebeklerine. Çünkü kulakların beni duymuyorum.
Göz bebeklerinle konuşuyorum.
Biz diye bir şey olamayacağı için mi, bizim hakkımızda bu
kadar sustuk? Sen kendin hakkında, ben kedim hakkımda konuştuk durduk. Yani biz
olamadık da sen olduk, ben olduk. Peki, ben neden böyle yaptım, neden bu kadar
çok sustum? Çünkü sen korkaktın ve ben cesaretimin seni kaybetmesine izin
veremezdim… Seni sevdim, çokça sevdim. Gökkuşağının renklerini teninde
bulurcasına sevdim. Ellerinin arasına sığar gibi, parmaklarını çok üşüyen
bedenime yorgan niyetine örter gibi…
Gökyüzü yok ya şimdi içimde, gece göğü yüzün oldu ya hani,
göz bebeklerinde kaybolasım var. Gecemi ver bana. Dolunayı özledim,
gözbebeklerini… Parmaklarım nasıl sivriler, yüzün kanıyor. Dokunamıyorum,
sevemiyorum. Kanayan yerlerinden öperim adını. Öpe öpe iyileştirecektim oysa
yaralarını. Ama parmaklarım nasıl da sivri. Önce kanat beni, sonra da kanayan
yerlerimden öp. İyileştirme ama. Hep sana kanamak isterim iznin olursa, hep
sana acımak…
Adını haykıran şarkılar dinliyorum şimdi, özlemimden taşıp
doğuyorum. Aşk doğurdu beni, annem-babam oldu. Sonra öldü. Ben onu doğurdum.
Aşkı seninle doğurdum. O bizim kitap cümlelerinde büyüyen, yeşil gözlü kız
çocuğumuz. Yuvasızız biz. Babasızız. Babamız bizi sevmedi, çirkiniz, çirkiniz…
Oysa şimdi, aşk yerine hem de, bir şiirin içindeki bütün
yoksunluklara gebeyim. Tüm korkum “bu kelimelerden aynı şeyleri mi anlıyoruz?”
yalanı üzerine kurulu. Ben yalnızım ve bu iyi. Oysa senin yerin çift kişilik
yataklar, üç kişilik çekirdek aileler. Üstelik birlikte pikniğe gitsek mesela,
tüp patlar. Arabaya binsek lastik. El ele tutuşup denize koşsak belki, balıklar
bile ölür. Ve gökyüzü baktırmaz kendine, yan yana uzansak çimlere, bulutlar
şekil değiştirmez. Anla işte, ait değiliz ya hani, birbirimize…